Hüznün çocuklarıyız biz. Sonbaharın yaydığı yumuşak, acıtmadan işe işleyen duyguya benzeyen bir ruh hali bu. Dertli bir coğrafyada doğmuşuz. Arada coşku ve mutlulukla taçlanmış devreler yaşamadık değil. O devreleri her seferinde bir karmaşa bir yeniden yapılanma izlemiş ve hüzün gelip teklifsizce yüreklerimize yerleşmiştir.
1900’lerde Ahmet Haşim’in deyişiyle “Melali anlamayan nesle aşina değiliz.” Melankolik bir ulus olduğumuzu, yüksek refah toplumları gibi karanlığa sığındığımızı, ölümü yaşama tercih ettiğimizi söylemiyorum. Asla; çünkü biz alaturka şarkıları dinlerken ağlarız. Çiftetellideki sevinci, kolbastıdaki çılgınlığı, harmandaki ağırbaşlılığı bir arada yaşamak yeteneğine sahibiz. Bir ruh halinden diğerine aniden geçme özelliğimiz var.
Mevsimlerin hepsi güneşimizin sevecen ışınlarıyla taçlanmıştır. Güneş en karanlık bulutların sardığı bir gökyüzünde bir aralık bir çatlak bulmak için çabalar ve oradan sızan ışınlar yine sağlığımızı ve masalımızı tamir etmeye başlar. Yeniden yaşama sevinciyle doldurur içimizi.
Bazı insanlar da böyledir. Aynen bulutların siyahtan griye, griden kirli beyaza gökyüzünü sımsıkı kapladığında size merhaba diyen bir ışık tutamı gibi yaşamımıza giriverir. Ne oldu demeye kalmadan içiniz aydınlanır, yüreğinizde çiçekler açar. Sevgi sağanağında yıkanırsınız. Mutluluk bu olmalı dersiniz. Bir insanın diğer insana ulaşabilmesi için ve yaşam enerjilerinin birbiriyle karışıp çoğalması ve kendimizi iyi hissetmemizdir mutluluk. Kendinizi iyi hissediyorsanız eğer olumsuz hiçbir duygu ve düşünce içinizde barınamaz. Sevinç, coşku, bağışlama , anlayış, sevgi, neşe, kahkaha doldurmuştur her yerinizi, olumsuzluğa yer kalmamıştır.
Aşkın gelgitleri yoktur bunda. Aranızda oluşan sanki imzalanmış bir mutluluk anlaşmasıdır. Taraflardan hiçbirinin bozmak istemeyeceği güçte bir anlaşma. Bunun adı “dostluk” tur. Yaşa başa bakmaz. Torununuz yaşındaki birine karşı da dostluk geliştirebilirsiniz. İşte Sevim teyzesinin Aysun’u bulutların arasından habersiz ve sessiz sızıveren ışık gibi bir dosttur.
Hani herkes birbirinin hem öğrencisi hem öğretmenidir ya. O benim elbette hem öğrencim, ama öğretmenimdir de. Pek çok güzelliğin yanında, onunla “Nasıl nesiller yetiştirmişiz Tanrım!” çığlığımın haksızlık olduğunu öğrendim. Aysun’un genç kuşağın akıllı, bilgili, görgülü, zarif ve sevgi simgesi olması beni açmazımdan kurtarıyor ve gelecek için umutla dolduruyor.
Sevgili dostum, sana olan sevgim elbette sözcüklerimde, tümcelerimde, kucaklamalarımda, hatta yalnızca bakışlarımda sana ulaşıyor. Ama sana aynı zamanda saygı duyduğumu belki sözcüklere dökememişimdir. Oysa güzel duyguların mutlaka ifade edilmesine inanırım. Bu yüzden seni her zaman sevip saygı duyduğumu ve önümüzdeki güzel yıllarda da aynı duyguları yaşayacağımı bilmeni isterim.
Seni bana yaklaştıran herkese, özellikle Serdar, Nurel ve Tuna’ya teşekkürler.